Meselelerimiz…..
bazen söyleyemeyiz. Bir şey tıkar boğazımızı. Kelimeler ağzıdan çıkarken zorlanır çoğu zaman. Neyi hayal ediyoruzdur biliriz. Neye kızgınızdır biliriz. Kimi seviyor, kimi gözümüz görsün istemiyor, biliriz. Bunları biliyor olmamızın sebebi ise, zaman içinde bilmeden akıp geçen yaşanmışlıkların bize kattıkları, bizden alıp çıktıklarıdır. İşte bilinmez olan budur… ve işte bu bilinmeyenler, bizi bildiklerimizi sözle ifade ederken zorlar çoğu zaman.
“Neden” sorusunu kendimize sormaya başladığımızda, işte tam da o anda “yazı” yetişir imdada.
Yazının büyüsüyle “sesimiz” çıkar.
Kalemi kağıda, parmakları klavyeye değdirmeye başladığımızda, hiç duraklamadan yazmaya koyulduğumuzda, yazarken “saçmalamaya” başladığımızda sesimiz çıkmaya, ürktüğümüz kelimeler akmaya, düşlerimiz, korkularımız, hazlarımız, ayıplarımız, utançlarımız gün yüzüne çıkmaya başlar.
Yazmaya başladığımızda dağın zirvesinden eteklerine belki yuvarlanacağız, kim bilir belki de eteklerden zirveye bir koşu çıkacağız.
Her ayın ilk haftası 11.00- 16.00 saatleri arasında beş kişiyi aşmayan gruplarla yapılan “Yazarak Seslen” çalışmamızın herhangi bir akış programı olmamaktadır. Atölye saatleri içindeki yazı çalışmaları o ayın grup dinamiğine göre şekillenir.
Atölyeye gelirken yanınızda defter, kalem ve samimiyetinizden başka hiçbir ekipman istenmez.
Ağlayacağız, şaşıracağız, çoşacağız.
Daha önce herhangi bir başı sonu olan düz yazı yazmış olmanız, yazma yeteneğinizin olması gibi gereklilikler bu atölyede önemsizdir.
Siz kendinize “ neden” diye sormuş olun yeter.